"GOGOL'ÜN ANISINA” │Prof. Dr. TÜRKÂN OLCAY*

14 Nisan 2020 Salı

NİKOLAY GOGOL’Ü YENİDEN OKUMAK

 

1835 yılında N. V. Gogol (henüz 26 yaşındayken) dönemin en etkili eleştirmeni V. G. Belinski tarafından “olağanüstü bir yazar” olarak tanımlanmış, ardından da (A. S. Puşkin’in hayatta olmasına karşın) Puşkin’den boşalan yeri alacak yazar ilan edilmiştir. (Belinski 1981: 380). Nitekim Gogol’ün günümüzde sadece Rusya’da değil, dünya yazarları arasında önemli bir yeri vardır. Rus edebiyatında olduğu gibi, dünya edebiyatında da Rus gerçekçiliğin kurucularından, olumsuzlukları yeren olağanüstü bir mizah ustası ve Rus taşra gerçeğinin anlatıcısı olarak tanınır.

 

Gogol’ün sanatı son derece özgündür. İlk okunuşta dışa yansıyan gerçekçi Gogol’ün ardında bir de sık sık hayalciliğe, şiirselliğe, kimi kez de irrasyonelliğe ve mistisizme yer veren bir sanatçı vardır. Yapıtlarının büyük bir kısmında görülen bu öğeler, özellikle yabancıların onu okumasını zorlaştırır. Gogol’ün sanatını bütünlüklü anlayabilmek için her şeyden önce onun ruhsal dünyasını, genç yaşta benimsediği manevi görevleri ve ömür boyu süren arayışlarını göz önünde bulundurmak gerekir.

 

Gogol’ün Dünya Görüşünü Oluşturan Unsurlar

Nikolay Vasilyeviç Gogol 20 Mart 1809'da Ukrayna'da Poltava’nın Mirgorod kasabasına bağlı Velikiye Soroçintsi’de orta halli toprak sahibi bir ailede doğdu. Çocukluk yılları Vasilyevka köyündeki baba çiftliğinde geçti. Duygulu ve asabi karakteri; rahatlığın, derin bir dindarlığın, yerel halk kültürüyle şiirsel doğanın etkin olduğu bir atmosferde oluşacaktır.

Babası Vasili Afanasyeviç (1777-1825) Poltava ruhban okulu mezunu, aynı zamanda harikulade hikâye anlatan ve edebiyata meraklı olan biriydi. 1812-1925 yılları arasında Kibintsi köyüne inzivaya çekilen eski adalet bakanı ve eşinin uzak akrabası D. P. Troşçinski’nin malikânesinde kurduğu tiyatrodan sorumluydu. Burada oyunlar sahneye koyup yönetiyor ve bazen de oynuyordu. Kendisinin bu tiyatro için Ukrayna dilinde vodviller kaleme aldığı bilinir. Edebiyat ve özellikle de tiyatro sevgisini Gogol babasından almıştır.

Annesi Mariya İvanovna (1791-1868) on dört yaşında gelin gittiğinden eğitimini tamamlayamamıştır. Gogol’den önceki iki çocuğunu yitirmesi neşeli ve sevimli mizacını değiştirecek, kendisini akıl almaz batıl itikat sahibi ve kuşkucu kılacaktır. Bu özellikleriyle birlikte Kutsal Kitap’tan anlattığı hikâyelerle çok sevdiği oğluna “hesap günü” ve cehennem korkusunu aşılayacaktır.


Gogol evinde iyi bir eğitim alamamıştır. 1818 yılında kardeşi İvan ile birlikte Poltava vilayet okuluna yazdırılmış olsa da 1919’un yazında kardeşinin ölümüyle okulu bırakmıştır. Bir yıl boyunca Latince öğretmeni G. M. Soroçinski’nin evinde kalarak kendisinden ders almış, Nejin Yüksek Bilimler Okulu’nun giriş sınavlarına hazırlanmıştır. 1821 yılında girdiği sınavda başarılı bulunup doğrudan ikinci sınıfa kabul edilmiştir.
 

Okulun öğretmenleri donanımlı ve ileri görüşlüydü. Özellikle hukuk profesörü N. G. Belousov, yurt dışında aldığı eğitim ve içten davranışlarıyla öğrenciler üzerinde oldukça etkiliydi. Derslerinde Alman felsefesi tanıtılıyor, insanların eşitliğinin “doğal” bir hak olduğunu belirten bir kavram geliştiriliyordu. Öğrenciler ortaklaşa dergilere abone olmaya teşvik ediliyor, hatta kendileri el yazması bir dergi çıkartıyorlardı. Söz konusu dergi için Gogol de birkaç çalışma kaleme almış,  ancak bunların hiç biri günümüze ulaşmamıştır. Komiklik yeteneği ile okul tiyatrosunun en gayretli katılımcılarındandı. Özellikle İ. A. Krılov, D. İ. Fonvizin gibi hiciv ustalarının yapıtlarındaki tiplerin canlandırıldığı rollerde büyük başarı elde ediyordu. Oyun dekorlarını da kendisi hazırlıyordu. Resme yatkındı, annesine mektuplarında bu yöndeki yeteneğini geliştirmek için ders aldığını yazıyordu.

 

“Daha küçüklüğümden beri, devlete yararlı olmak, çok az da olsa ona bir şeyler vermek isteğiyle yanıp tutuşuyordum. ‹…› Şu dünyada olmak ve varlığını duyurmamak korkunç bir şey olarak geliyordu bana! İmparatorluktaki bütün görevleri, bütün işleri bir bir gözden geçirdim ve hukukta karar kıldım. Her yerden fazla, orada emek verildiğini, yalnızca orada iyilik yapabileceğimi, insanlığa yararlı olabileceğimi görüyordum. Kötü adalet, dünyamızın bu en büyük felaketi, yüreğimi parçalıyordu. Kısa yaşamımın bir dakikasını bile iyilik yapmadan geçirmemeye ant içtim. İki yıl boyunca öteki ulusların yasalarını sürekli olarak inceledim. Şimdi de, ulusal yasalarımız üzerinde çalışıyorum.” (Gogol 1937-1952, C.VIII: 439-440) 2

 

Bu amacını gerçekleştirmek umuduyla Gogol Aralık 1828’de başkent Petersburg’a yerleşti ancak hayal ettiği işi bulamadı. 1829 yılında V. Alov takma adıyla Nejin’deyken yazdığı Hans Küchelgarten adlı romantik idilini yayımladı. Başarı elde edemediği gibi edebiyat dergilerinde çıkan sert eleştirilerin hedefi oldu. Büyük hayal kırıklığıyla kitapçılardaki yapıtının tüm nüshalarını topladı ve ateşe verdi. Ani bir kararla Almanya’ya gitti. Bu ve daha sonraki garip yolculuklarını kâh Tanrı’nın onu başka bir yere yönlendirmesiyle kâh umutsuz bir aşkla açıklıyor olsa da aslında büyük hayallerini hayata geçiremediğinden kaçıyordu, kendisiyle kalmak ve huzura kavuşmaya çalışıyordu.

 

Nikolay Gogol, karmaşık ve anlaşılması zor bir kişiliğe sahipti. Birçok arkadaşının ve çağdaşının ifadesine göre utangaç, içine kapanık, düşüncelerini başkalarıyla nadiren paylaşan bir kişiydi. Ancak kendisi ve sanatı hakkındaki düşüncelerine mektuplarında geniş yer veriyordu. 1847 yılında yayımladığı Dostlarla Yazışmalardan Seçme Parçalar adlı yapıtı ile ölümünden sonra yayımlanan dört ciltlik mektupları Gogol’ün bilinmeyen yönlerini açığa çıkarır. Mektuplarının bazıları hayali olmasına karşın yazarın estetik ve toplumsal düşünceleri ile endişeli, karmaşık, irrasyonel dünyasını kısmen de olsa anlamamıza yardımcı olur.

 

Hans Küchelgarten’den dolayı bir ay kaldığı Almanya’dan Petersburg’a döndüğünde yeni bir hayal kırıklığı daha yaşayacaktı – tiyatro oyuncusu olmayı deneyecek ancak kabul edilmeyecekti. Nisan 1830’da kâtip olarak başlayıp sonrasında büro başkan yardımcılığına terfi ederek bir yıla yakın zaman diliminde devlet memurluğunu deneyimledi. Sanatına zengin malzeme sağlayacak izlenimleri burada edindi.

 

Bu dönemde Rus edebiyatının önde gelen isimlerinden V. A. Jukovski, A. A. Delvig, P. A. Pletnyov ardından da A. S. Puşkin ile tanışarak yakınlık kurmuştur. Soylu ve engin kültürel birikime sahip bu isimlerle yakınlaşması Gogol’e önemli katkılar sağlamış, edebi faaliyetleri üzerinde güçlü etki bırakmıştır. Yeni çevresinin desteğiyle Patriotiçeski Enstitüsü’nde tarih ve coğrafya öğretmenliği yapmıştır. 1835’te istifa ederek tüm zamanını yazmaya ayıracaktır.

 

Gogol’ün estetik düşünceleri, Fransız ve özellikle Alman estetik kuramlarının etkisinde şekillenir.  Alman romantizminin Jena Okulu döneminde sanata verilen önem, dehanın bağımsızlığı ve arılığı ile burjuva toplumunun karşı karşıya getirilmesi Rus sanatçılarının ilgisini çeker. Birçok sanatçı gibi Gogol da toplumun yaşamında sanatın önemli yeri olduğuna inanır. Sanat, Gogol’e göre dünyayı kendine özgü araçlarıyla değiştirmeye çalışır ve faaliyeti tamamen manevidir. Bu konuya dair görüşünü bir mektubunda “Gerçek sanat, kalbimizin en hassas tellerini çalarak, insanı derinden etkiler; içimizdeki Tanrı’yı ve sonuçta sonsuzluk duygusunu uyandırır”, (XI: 78) diye paylaşır. İşte bu yüzden sanatı, diğer tüm sosyal alanlardan ve özellikle de siyasetten ayrı tutar. 1836 yılında Pogodin’e Paris’ten yazdığı bir mektubunda bunu şöyle dile getirir:

“Buradaki ortam tamamen siyasidir. Ben siyasetten daima kaçmışımdır. Dünyevi işlere karışmak şairin işi değildir. O bu dünyaya ait olmayıp, sessiz bir keşiş gibi yaşar ve onun temiz ve bakir ruhu sadece Tanrı’yla konuşabilir.” (a.y.)

1830’lu yıllarda yayımlanan eleştiri makaleleri ve mektupları yazarın sanata tapmasının önemli kanıtlarındandır.

 

Gogol’ün dünyaya bakışını anlamak kolay değildir. Ancak bir ilkesi vardır ki yaşamının sonuna dek değişmeyecektir. Söz konusu ilke, kendisine amaç edinen ve tüm arayışlarını yönlendiren görev duygusudur. Bunun bileşenleri ise: evrenin ululuğuna ve Tanrıya sonsuz saygı duyulması; herkesin kendisine, diğerlerine, ülkesine, dünyaya ve insanlığa karşı sorumluluk duymasıdır. Yazara göre, bireyin toplumdaki konumu ve çalışma alanı ne olursa olsun her şeyden önce kendi sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmeli; insanlara hizmet etmeli, zorluklara bakmaksızın vatandaşlık ve insani görevlerine sadık kalmalıdır. İnsanın görevine olan inancı, Gogol’ü her şeyden önce kendi deyişiyle “dünyadaki en büyük kötülük olan haksızlık”la savaşmaya yönlendirir.

 

Tiyatro oyunculuğu, memurluk, Patriotiçeski Enstitüsü’nde öğretmenlik, farklı edebiyat türlerinde yazarlık, din öğreticiliği ve vaiz olarak yaptığı tüm atılımlar Gogol için görev duygusunun değişik ifadeleridir. Tüm bu atılımlarının ve arayışlarının tek nedeni Tanrı’ya, ülkesine ve halkına olan manevi görevini yerine getirmek; çağdaşlarına ve daha sonraki nesillere yararlı olmak isteğidir.

 

Bu hayalinin gerçekleşmesi (kendisinin de her atılımın sonunda fark edeceği gibi) olanaksızdı. Kendisinden, çağdaşlarından, yaşam koşullarından duyduğu hoşnutsuzluk, insanlık ve Tanrı tarafından kendisine verilen görevi yerine getirememe düşüncesi yazarın ruhsal trajedisinin kaynağı oldu.

 

Gogol, toprak köleliğine karşı değildi, düzenin kurumlarını da eleştirmeyi amaç edinmedi. Gününün insanlarının olumsuz yönleriyle alay ederek, onları açığa vurarak kendilerini ıslah etmelerini (katharsis) sağlayacağını düşünüyordu.  Ancak farkına varmadan Rusya'nın sosyal yapısını mahkûm etti.

 

Bu ayrıntılı ve yaratıcılığına ışık tutacağını umduğumuz açıklamalardan sonra Gogol’ün sanatını tanıtmaya çalışalım.

 

Gogol’ün Sanatına Genel Bir Bakış

Gogol’ün sanatını genel olarak beş evreye ayırabiliriz. Söz konusu evrelerin ilki Dikanka Akşamları  adlı öykü derlemesinin yazıldığı döneme denk gelir. Birbirinden farklı sekiz öyküden oluşan derlemenin ilk bölümü  Eylül 1831’de, ikinci bölümü  ise Mart 1832’de yayımlanır. Söz konusu derlemeye dönemin edebiyatında etkin olan genel romantik ilkeler ve genç Gogol’ün estetik düşünceleri yansımıştır.

 

Dikanka Akşamları’nda gelenek ve görenekleriyle Ukrayna anlatılır. Köylülerin, (Soroçinets Panayırı, İvan Kupalo Gecesi, Mayıs Gecesi), Kazakların (Korkunç İntikam) ve küçük toprak sahiplerinin (İvan Fyodoroviç Şponka ve Teyzesi) manevi özellikleri, ahlaki kuralları, töreleri, yaşam biçimleri ve inançları etnografik doğrulukla gözler önüne serilir. Halk efsaneleri ve yaşam, gerçek ve hayal, geçmiş ve bugün bir bileşim olarak karşımıza çıkar. Ukrayna halkının yaşamı daha önce hiç görülmemiş bir şekilde gerçekçi, eğlenceli ve ince bir mizahla betimlenir. Dahası, özgün halk dilinde konuşma üslubuyla sarılı anlatım rolü de halktan gelen kişilere verilir. Tüm bunlar Rus edebiyatında ilk kez gerçekleştirilir. Bir yazarın dünya görüşü ile gerçek yaşamın böylesine özgün bir biçimde bir araya getirilmesi de Rus edebiyatında bir ilktir. (bkz. Olcay 1997)

 

Dikanka Akşamları Petersburg edebiyat çevrelerince coşkuyla karşılandı ve yazarına büyük ün kazandırdı. 1832 yılının yazında Moskova’da da coşkuyla karşılanan Gogol burada M. P. Pogodin, S. T. Aksakov ve M. S. Şçepkin gibi yeni dostlar edindi.

 

Yazar 1833-1835 yıllarını yoğun sanatsal arayışlar içerisinde geçirdi; deneme, eleştirel yazılar ve oyun türünde eserler kaleme aldı.  1835 yılının ocak ayında Arabeskler, şubat ayında ise Mirgorod adlı iki düzyazı derlemesi yayımlandı.

 

Adından da anlaşıldığı üzere Arabeskler derlemesinde farklı üslup ve içeriği olan çalışmalar bir araya getirilir: üç öykü, tarihi romandan kesitler, tarih, coğrafya, felsefe ve sanat üzerine makaleler. Ancak tüm çalışmalar düşünsel ve sanatsal bir birlik oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Öykülerde (Portre, Neva Caddesi, Bir Delinin Hatıra Defteri) Ukrayna konusundan uzaklaşılarak Petersburg gerçekliğine yönelim gözlenir. Gogol’ün sanatında yenilikler sezinlenir.

 

Yayım sırasına göre üçüncü olan Mirgorod  öykü derlemesinde Dikanka Akşamları Yapıtının Devamı Olan Öyküler olarak bir alt başlık yer alır. Hayali ve fantastik olayların günlük yaşam ve toplumsal unsurlarla yan yana getirildiği Viy öyküsü pek çok yönüyle Dikanka Akşamları’nı anımsatır. Taras Bulba da, tarihi bir olayın anlatıldığı Korkunç İntikam öyküsüyle ilişkilendirilebilir. Dikanka Akşamları’nın öyküsü olan İvan Fyodoroviç Şponka’da ilk kez gün yüzüne çıkarılan “bayağı adamın bayağılıkları” (poşlost poşlogo çeloveka) Mirgorod’un öykülerinden olan İvan İvanoviç İvan Nikiforoviç ile Nasıl Tartıştı Öyküsü’nde enine boyuna ele alınır.

 

Yine de Mirgorod derlemesi Gogol’ün sanatında yeni bir evrenin habercisidir. Derlemenin Eski Zaman Derebeyleri adlı ilk öyküsünde “geçen yüzyılın iki ihtiyarı” Afanasi İvanoviç ve Pulheriya İvanovna’nın gündelik hayatları anlatılır. Varoluşlarının yegâne amacı yemek olsa da bu yaşlı çiftin ilişkilerinde okuru duygulandıran sevgi, birbirlerine bağlılık ve eşinin ölümünden dolayı derin acı gibi insani duygular ve değerler sezinlenir. Gogol, bu mütevazı, alışkanlık haline gelen sevgiyi ve sadakati öykünün ek bir bölümünde örtülü bir alayla betimlediği romantik tutkulara yeğ tutar: “Şefkatle, tutkuyla, çılgınca, cesaretle, alçakgönüllülükle” âşık olan bir genç, sevgilisinin ölümüyle öylesine üzülür ki iki kez intihara kalkışır ancak kısa bir zaman sonra onu şaşırtıcı bir hızla unutur. Bu, yaşlı Afanasi İvanoviç’e yabancı, Gogol’ün de yadsıdığı farklı bir dünya, başkent hayatının dünyasıdır. Kuşkusuz Afanasiy İvanoviç ve Pulheriya Ivanovna çok iyi insanlardır ancak yine de Gogol’e göre daha farklı olabilirlerdi çünkü kalplerinde gerçek insani duyguların tohumları ekiliydi. Ne var ki bunlar gelişememişlerdir. Yazar gerçek kahramanları Ukrayna halkının bağımsızlık mücadelesi verdiği dönemi konu alan Taras Bulba’da tanıtacaktır. Geçmişteki kahramanlıklar yazarın yaşadığı çağa yönelik sert bir sitemdir. Gogol’ün gerçekliğe yönelik eleştirel tutumunun derinleştiği sezilir. İvan İvanoviç İvan Nikiforoviç ile Nasıl Tartıştı Öyküsü’nde daha da ileri giderek çevrenin insan üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne serecektir. İlk derlemede karşımıza çıkan o romantik masalların mükemmel ve eşsiz dünyası Mirgorod’da yerini farklı bir ortama ve tamamen değişik bir yaşam tarzına bırakır.

 

Bu değişikliğin nedeni nedir? İnsanların, Gogol’ün inandığı üzere, doğuştan sahip oldukları yüksek manevi niteliklerini gerçeklikte göstermelerine engel olan nedir? Gogol bundan sonra kaleme alacağı tüm yapıtlarında bu soruya yanıt arayacak ve yaratıcılığının yönelimini belirleyecektir. Gogol insanların olumsuz yönlerini göstererek arınmalarını sağlamayı düşlemiştir. Müfettiş  komedisindeki karakterler yazarın bu yöndeki ilk girişimidir, dolayısıyla da yaratıcılığında yeni bir evredir.

 

Müfettiş, rüşvet, zina, devlet parasını ve görevini kötüye kullanmak gibi olumsuzluklarıyla toplumsal yozlaşmayı açıkça gözler önüne seren bir belgedir. Olaylar 1831 yılında, “üç yıl yürünse bile hiçbir ülkeye varılamayacak” kadar uzak bir kasabada geçer. Çizilen panoramayla sistemin adalet, eğitim, sağlık, güvenlik, iletişim gibi en önemli unsurları yansıtılır. Olağanüstü bir genellemeye gidilerek olayların geliştiği taşra kasabası Rusya’nın minyatürü halini alır. Kasaba memurlarının arasında olumlu niteliklere sahip tek bir kahraman yoktur. Bunlar V. V. Nabokov’un deyişiyle “poşlost”un  kurbanlarıdır. Yıllar sonra oyunla ilgili Gogol şöyle bir açıklama yapar:

 

“Ben, Müfettiş’te o dönemin Rusya’sında gördüğüm tüm kötülükleri bir araya toplamaya karar verdim ve tüm bunlarla alay etmek istedim. Ancak, bilindiği gibi, bu şaşırtıcı bir etki yaptı. Böylesine güçlü bir biçimde ilk kez ortaya çıkan güldürümün arkasında okuyucu keder duyumsadı. Güldürümün eskiden olduğundan daha farklı olduğunu ve yapıtlarımda eskiden olduğum gibi olamayacağımı ve kendimi masum ve kaygısızca sahnelerle eğlendirme gereksinimimin gençlik yıllarımla birlikte sona erdiğini ben de anlamıştım.” (VI: 6)

 

Müfettiş üzerine olumlu tepkiler çoğunluktaydı ancak aralarında Rusya’yı kötülediğine dair suçlamaların da bulunduğu ağır eleştirilere dayanamayan Gogol 6 Haziran 1836 tarihinde yurtdışına gitti. Almanya ve İsviçre’den geçerek birkaç ay Paris’te kaldı, sonrasında Roma’ya yerleşti, zaman zaman ayrılsa da 1848 yılına kadar orada yaşadı.

 

Yazar daha Paris’teyken aldığı Puşkin’in ölüm (1837) haberiyle sarsılır. Bunu Rus edebiyatı için büyük bir trajedi, kendisi içinse derin bir kayıp olarak görür. Bırakmayı düşündüğü sanatını Puşkin’in varisi olarak sürdürmeye karar verir. Puşkin’in kendisine verdiği Ölü Canlar’ı yazma fikrini  kutsal bir görev sayar: “Puşkin’in yazacağıma dair benden sözünü aldığı, yaratımında onun fikri olduğu, şimdiye kadar kutsal bir vasiyet olarak gördüğüm, başladığım büyük işi bitirmek zorundayım” (XI: 91)

 

Roma “inzivası” yeni yapıtını etraflıca düşünmesi için zorunlu hale gelir. Rus hayatına “fevkalade bir uzaklıktan” bakması, Gogol’e onun farklı yönlerini kuşatmasına, geniş bir sanatsal genelleme oluşturmasına ve ülkenin geleceğini görmesine olanak sağlar.

 

Gogol, Çiçikov’un Serüvenleri veya Ölü Canlar olarak adlandırdığı yapıtında ele aldığı meselenin bir vilayet ve birkaç yüzüne bakılmaz memur olmadığını, asıl meselenin “çağdaş insan ve onun ruh hali” olduğunu ileri sürmüştür. Yapıt, hakikate giden üç basamağın (düşüş – temizlenme – manen yeniden canlanma) gösterilmesini amaçlayan üç bölüm olarak, başka bir deyişle bir üçleme olarak tasarlanmıştı. Başkahraman Pavel İvanoviç Çiçikov’un bu aşamaları geçmesi gerekecekti. Gogol’e göre bütün ulusun ruhunun yenilenmesi için yegâne yol budur. Birinci bölüm 1841’in sonlarında tamamlanarak Mayıs 1842’de yayımlanmıştır. Dolandırıcı Çiçikov’un yavaş yavaş düzelerek ahlaki ve faziletli bir insana dönüşümünü göstermesi öngörülen ikinci bölümün taslağı hazırlanmış olsa da yarım kalacak, üçüncüsüne ise Gogol başlayamayacaktır.

Birinci bölüm Gogol tarafından “yalnızca karikatür tiplerin tasvirleri”nden oluşan ve üçlemenin girişi olarak nitelendirilse de içerik, yapısal ve düşünsel özellikler bakımından tamamlanmış bir yapıttır.

 

Ölü Canlar’da Çiçikov’un Opekun konseyinden teşvik alma amacıyla beş yılda bir yapılan köylü nüfus sayımından sonra ölen toprak kölelerini (“ölü canları”) sahiplerinden satın almak üzere düzenlediği dolandırıcılık girişimleri konu edilir. Çeşitli toprak sahiplerine yapılan ziyaret sahneleri üzerine kurulan yapıt, yolculuk ve pikaresk roman geleneklerini barındırır. Çiçikov’un yolculuğu, Rusya’daki yaşamın genel bir panoramasının çizilmesine olanak sağlar. Yol sahneleriyle doğa tasvirlerine ülkenin coğrafyası ve ekonomi tarihi ile ilgili bilgiler eşlik eder. Bununla birlikte yazarın gençlik anıları, insanların yaşamları, “uçan troyka”yla özdeşleştirilen Rusya’dan ve onun geleceğinden söz edilen çok sayıda konudan lirik uzaklaşmalar bulunur. Yapıtın düşünsel unsurlarını kapsayan bu tür uzaklaşmalar ona lirik destan bütünlüğü sağlar.

 

Yazar tarafından “poema” olarak nitelendirilen Ölü Canlar Rus romanının yeni türüdür. Bu, “gözle görülen dünyaya kahkahayla ve gözle görülmeyen, belirsiz dünyaya ise gözyaşlarıyla” (X: 49) hayata bakıştır. Ölü Canlar Rus edebiyatının en özgün ve en karmaşık yapıtlarındandır. Gogol’ün bir yazar, bir insan ve bir düşünür olarak tutumu tümüyle bu yapıtında ortaya çıkar.

 

Gogol, yaratıcılığın bu dördüncü evresinde kâh taşra yaşamının zavallılığını ve çürümüşlüğünü, kâh Petersburg yaşamının parlak dış görünüşü ile acıklı içyüzü arasındaki zıtlığı yansıtır; sık sık bürokrasiyi ve onun gölgesinde sönüp giden yoksul memurların yaşamını anlatır. Ölü Canlar’dan hemen sonra Petersburg malzemesine dayandırılan Burun ile en derin öykülerinden biri olan ve toplum çarklarının arasında ezilmiş bir memurun hikâyesini konu alan Palto öyküleri kaleme alınmıştır. Söz konusu öyküler, Arabeskler’deki öyküler ile Fayton ve Roma öyküleriyle birlikte 1842 yılının sonunda çıkan Gogol’ün toplu eserleri külliyatının üçüncü cildine eklenmiştir.  Bunlar birbirine ortak konular (güç, rütbe ve para), tek ana kahraman (sıradan “küçük” adam) ve düşünsel içerik (paranın yozlaştırıcı gücü, toplumsal sisteminin adaletsizliğinin açığa çıkarılması) yönünden bir birine bağlıdır. Tasvirlerin canlılığı ve üslubun özgünlüğü bunları ilgi çekici ve etkileyici kılar. Öykülerin çoğunda gerçekçi yöntem abartma ve grotesk öğeleriyle zenginleştirir. Sıralanan tüm bu özelliklerinden dolayı öyküler tüm edebiyat çevrelerince Petersburg derlemesi olarak tanımlanmıştır.

 

Gogol’ün toplu eserlerinin yayımlanması Ölü Canlar üzerinde süren ve okuryazar insanların dâhil olduğu tartışmaların alevini söndürmeye yetmedi. Belinski’nin deyişiyle bu tartışmalar eski ve yeni “iki çağın savaşı”dır. Her bir ideolojik eğilim yazarı Gogol’ü kendi tarafına çekmek istedi. Gogol bu savaşa dayanamadı ve ruhsal açıdan bunalıma girdi. Mistisizme ve tanrıbilime ilişkin kitaplar okumaya başladı. Mistisizm yavaş yavaş iç dünyasını ele geçiriyordu.

 

Gogol için yeni bir evre başlamak üzereydi. Bu kez okurlarının karşısına bir “vaiz”, bir “eğitmen” olarak çıkmaya hazırlanıyordu. Ölü Canlar’ın ikinci bölümünü yazmaya ara vererek Rusya’ya mesajını ilan edeceği, doğrudan doğruya ahlaki ve dini öğütlerle donatılmış yeni bir kitap yazmaya koyuldu. 1847 yılında çıkan bu kitaba Dostlarla Yazışmalardan Seçme Parçalar başlığını verdi. Bazıları hayali olan bu yazışmalarla Rusya’yı yeni bir yola sokacağını, ona aydın bir yön vereceğini umuyordu. Ne var ki kitap romantik unsurlar içeren, taşraya özgü basit bir “vaaz”dı. Yazışmalarda ülkedeki düzenin (toprak köleliği, bedensel ceza) Tanrı’nın takdiriyle kurulduğunu ileri sürüyor, bu durumu kabullenmek ve itaat etmek gerektiğini var gücüyle öğütlüyordu. Ayrıca bundan önce ürettiği tüm yapıtları kendi “iç dünyasının geçmişi”, “yarattığı karakterleri de ruhunu ezip boğan kâbuslar” olarak nitelendiriyordu. Gogol bunları  “adilik”, “önemsiz şeylerin korkunç ve şaşırtıcı biçimde tasviri”, “hayatın ölüm sessizliği ve korkunç karanlığı” olarak değerlendirirken karakterlerin “önemsiz insanlar”, “ucube çiftlik sahipleri”, “garip kişiler” olduklarını belirtir. (XII: 31-32) Bir mektubunda “Kahramanlarım hiç de zalim değildirler fakat istisnasız hepsi bayağıdırlar” diye yazar. (XII: 39) “Bayağılık insanın ruhunu ölüme sürükler, manevi olarak boşaltır, bu da insan için en büyük tehlikedir.” (a.y.)

 

Gogol Rus toplumunun ahlak değerlerinin önemine vurgu yapar. “Rusya’da iyi ya da kötü olan her şeyin insanların kendilerinden” kaynaklandığına inanır. Hem özel hem toplumsal hayatta olanları insanların ahlakına bağlar. “Dünyamız yok oluyor... bizim yüzümüzden”, – diyerek kahrolur. (XII: 192) Yapıtlarının hiç birinde insanlığa ve devletine karşı hiçbir görevini yerine getiremediğini ileri sürer.

Dostlarla Yazışmalardan Seçme Parçalar Gogol’ün çevresi, hayranları ve eleştirmenler tarafından olumsuz karşılandı. Belinski, şiddetli eleştirilerini 15 Temmuz 1847 tarihli mektubunda şöyle dile getirir:

 

“Düşünceme göre siz Rusya’yı, fantastik kitabınızda başarısızca rolünü üstlendiğiniz bir düşünür olarak değil, sadece bir sanatçı olarak derinden biliyorsunuz. Bu sizin düşünen bir insan olmadığınızdan değil yıllardır Rusya’ya kendi fevkalade uzaklığınızdan bakmanızdandır. Nesnelere, onları görmeyi arzu ettiğiniz biçimde uzaktan bakmaktan daha kolay bir şey olmadığı bilinir, çünkü bu fevkalade uzaklıkta, kendi içinizde, kendi kabuğunuzda kalarak Rusya’ya bütünüyle yabancı olarak yaşıyorsunuz. Bu nedenle Rusya’nın kurtuluşunun mistisizmde, koyu sofulukta, aşırı dindarlıkta değil, uygarlığın, bilimin, insan severliğin başarılarında olduğunun farkına varamadınız. (Belinski 1941: 124)

 

Buna benzer eleştiriler Gogol’de kendinden nefret etme ve aşağılık duygularını daha da güçlendirdi. Sonunda kendisini bütünüyle dine verdi. Ne var ki tabiatı itibarıyla dindar bir hayat için yaratılmadığı ve yalnızca ruhsal bunalımına bir çözüm yolu bulmak amacıyla kendini böyle bir hayata zorladığından dinde de aradığı huzuru bulamadı. Son yıllarını büyük bir ruhsal mücadele içinde geçirecektir. Kahramanlarını “aydınlatmak” için Ölü Canlar’ın ikinci cildine başlayacak ancak bir kriz anında üç yıl yoğun emek verdiği el yazmasını ateşe verecektir. Üç yıl sonra bu çalışmayı yeniden yazmaya çalışacak ancak ölümüne birkaç gün kala yine yakacaktır.

 

Yazarın arkadaşı İ. S. Aksakov’un değişiyle “Yanan sadece Ölü Canlar değildi; Gogol’ün kendi hayatı da, dinmeyen ruhsal azaptan, kabaran manevi kahramanlık arzusundan, sözünü ettiği aydınlık yönü bulmaya yönelik yoğun çabadan ve sanatsal yaratıcılığının muazzamlığından dolayı yanmıştır.”  (Aksakov 2015: 152)

 

Gogol, 4 Mart 1852’de hastalıktan bitkin düşmüş bir halde can verecektir.

 

Gogol’ün yaratıcılığı, özellikle de Petersburg konulu öyküleri ve Ölü Canlar yapıtı 1840’lı yılları Rus edebiyatını derinden etkilemiştir. İ. İ. Panayev, E. P. Grebyonka, İ. S. Turgenyev, V. İ. Dal, A. İ. Hertsen, N. A. Nekrasov vb. sanatçılar kendi yaratıcılıklarında Gogol’ü örnek almışlardır. (Bkz. Olcay 2003) 9 Mayıs 1909 yılında Moskova’daki Gogol heykelinin açılışında söz alan Fransız Enstitüsü delegesi ve Rus Romanı adlı çalışmanın yazarı Vte E.-M. de Vogüé Gogol’ün etkisini şöyle özetleyecektir:

“Gerçekten de bu anıtta, Rusya’nın büyük düşünce ustalarından birinin sınırsız çabası, bilgelik dolu bir gerçekçilik için, romantizmin kalıplarından ilk olarak kurtulan, insanları ve nesneleri olduğu gibi canlandıran, hakikate aşık olan, gaddarlığından bile iyilik fışkıran (düzeltmemiz için bize, kusurlarımızı ve zayıflıklarımızı gösteren aynaya benzer bu) yazarın çalışmaları dile geliyor. Bu anıtta, kırklı yılların hayranlık uyandırıcı romanlarının; Turgenyev’in, Gonçarov’un, Dostoyevski’nin, evrensel bir hayal dünyası kuran ve burada, Yasnaya Polyana’ya dönerek selamlamanız gereken büyük yazarın (Lev Tolstoy) ilk öncüsü olduğundan kuşku duymayacağımız Gogol’ün büyüklüğü simgelenmiş oluyor.” (Leger 1996: 148 – 149)

 

Kaynakça

Aksakov İ. S. (2015), Sobranie soçineniy I-XII, T. XII, M: Rostok.

Belinski V. G. (1941) Polnoe sobranie soçineniy I-XIII, T.V, M.: AN SSSR

Belinski V. G. (1981), O russkoy povesti i povestyah g. Gogolya // Russkaya kritika ot Karamzina do Belinskogo, M: Detskaya literatura.

Gogol N. V. (1937-1952), Polnoe sobranie soçineniy I–XIV, М., L.: AN SSSR.

Leger, L. (1996), Gogol, (çev. Selahattin Hılâv), İstanbul: Düşün.

Olcay T. (1997), Rus Edebiyatında Romantizm (N.V. Gogol ve “Dikanka Akşamları” Adlı Yapıtı) yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İ.Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1997.

Olcay T. (2003), Rus Edebiyatında Doğalcı Okul, İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları.

Moçulski K. (1995) Duhovnıy put Gogolya // Gogol, Solovyov, Dostoyevski, М.: Respublika, s. 31–144.

Nabokov V. V. (1996), Nikolay Gogol // Lektsii po russkoy literature, М.: Nezavisimaya gazeta, s. 31-144.

 

 

*Prof. Dr. Türkân OLCAY,  Plovdiv “P. Hilendarski” Üniversitesi Rus Filolojisi bölümünden mezun oldu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yüksek Lisans eğitimini tamamlayıp, 2002 yılında Ankara Üniversitesinden Doktorasını aldı. Haziran 2006’da Doçent, Ocak 2012’de Profesör oldu.

 

1994 yılından bu yana İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında çalışmakta olan OLCAY, Eskişehir Anadolu Üniversitesinde ve “L. Gumilev” Avrasya Ulusal Üniversitesinde (Kazakistan) konuk öğretim üyesi olarak görev yapmış, Sofya “Kl. Ohridski” Üniversitesi (Bulgaristan) ve Brno “Masaryk” Üniversitesinde (Çekya) ders vermiştir. Bunun yanı sıra Orient Enstitüsü (2014, İstanbul), Columbia Üniversitesi (2016, New York) ve Paris-Sorbonne Üniversitesinde (2018) konferans vermiştir.

 

Uzmanlık alanları, 19. yüzyıl Rus edebiyatı, Türkiye’de Rus edebiyatı (çeviri tarihçesi ve alımlanması), Türk-Rus kültürel ve edebi ilişkiler, 1920'li yıllarda İstanbul’daki “Beyaz” Rusların sosyo-kültürel faaliyetleridir. Birçok uluslararası kongre ve sempozyumlara katılmış, yetmişin üzerinde makale ve tebliğ kaleme almış, dört telif kitap (Rusça ve Rusça Yazılı Anlatım 1; Rus Edebiyatında Doğalcı Okul, 19. Yy. İlk Yarısı Rus Edebiyatı) yayımlamıştır. Türkiye’de Rus edebiyatı ve 1920’li yıllarda İstanbul’da “Beyaz” Ruslar konusundaki çalışmalarından dolayı Rusya Bilimler Akademisi “Gorki” Dünya Edebiyatı Enstitüsü, Columbia Üniversitesi Harriman Enstitüsü (ABD), “Petersburg ve Göç” Kültür Fonu vb. yabancı kuruluşlar tarafından yürütülen uluslararası projelere davet edilmiştir.

 

İdari görevler de üstlenen Prof. OLCAY,  İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Leh Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı (2009-2012), Slav Dilleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanlığı (2012-2015), Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı (2012-2015) ile İ.Ü. Uluslararası Akademik İlişkiler Genişletilmiş Kurul Üyeliği (2014-2015) yapmıştır.

 

* Prof. Dr. Türkân OLCAY, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı.

 

[1] Okul dergisin farklı sayılarında Gogol’ün Tatar Boyunduruğu Altında Rusya adlı poeması, İki Balık baladı, şiir biçiminde bir tragedya olan HaydutlarTverdislaviç Kardeşler adlı “Slav öyküsü”, Nejin Hakkında Birkaç söz ya da Delilere Kanun Yazılmamıştır adlı hiciv ve yakın arkadaşı F. K. Borozdin’e bir akrostiş yayınlanmıştır.

[2] Alıntılar Rus Edebiyatı Enstitüsü tarafından Rusya Bilim Akademisi Yayın Evinde 1937-1952 arası yayınlanan 14 ciltlik N. V. Gogol’ün Toplu Eserleri yayınından yapılmaktadır. Bundan sonraki alıntılarda parantez içinde Romen rakamıyla söz konusu eserlerin ilgili cildi ve sayfası verilecektir. 

[3] 1820’li yılların ikinci yarısından itibaren Rus toplumunda Avrupa romantizmin felsefi ve estetik fikirleri yayılmaya başladı. Bu fikirlerin tanıtılmasında Lyubomudrıy (Erdemseverler) topluluğunun yayın organı olan Moskovski Vestnik ile N. A. Polevoy’un editörlüğündeki Moskovski Telegraf adlı dergiler, Stankeviç grubunun faaliyetleri ve V. G. Belinski’nin ilk makaleleri etkili oldu.

[4] 29.12.1847 tarihli V. А. Jukovski’ye mektubunda Gogol şöyle yazar: “Başlangıçta benim güldürüm (smeh) safiyaneydi, her hangi bir şeyle her hangi amaçla alay etmeyi kesinlikle düşünmemiştim. Toplumun katmanları ve bazı çevrelerin alındığını hatta kızdıklarını duymak beni öylesine şaşırtıyordu ki şöyle düşünmeye başladım: Gülüşün gücü kendisinden korkulacak kadar büyük ise boşuna harcanmamalıdır. Ben bildiğim ve duyduğum tüm kötülükleri bir araya getirip onların tümüyle alay etmek istedim.” (VI: 5)

[5] Derlemenin tam adı Dikanka Yakınarında Bir Çiftlikte Akşam Topantıları’dır.

[6] Dikanka Akşamları’nın ilk bölümünde bir önsöz ve dört öykü (Soroçinets Panayırı, İvan Kupalo Gecesi, Bir Mayıs Gecesi ya da Suda Boğulmuş Kız, Kaybolan Yazı)  yer alır.

[7] Derlemenin ikinci bölümü, tıpkı ilki gibi, bir önsöz ve dört öyküden (Soroçinets Panayırı, İvan Kupalo Gecesi, Bir Mayıs Gecesi ya da Suda Boğulmuş Kız, Kaybolan Yazı) oluşur.

[8] Söz konusu oyunlardan 3. Dereceden Vladimir Nişanı yarım kalırken Nişanlılar olarak başladığı sonrasında adını Bir Evlenme olarak değiştirdiği oyununu Puşkin’in Sovremennik dergisinde yayımladı.

[9]  İki bölümlük Mirgorod derlemesinde Eski Zaman Derebeyleriİvan İvanoviç İvan Nikiforoviç ile Nasıl TartıştıTaraş Bulba ve Viy öyküleri yer alır.

[10] Gogol, 7 Ekim 1835 tarihinde komedi süjesi için A. S. Puşkin'den “gerçek bir Rus fıkrası” istemiştir. Puşkin, bu isteğe, önemli bir görevi yerine getirmek için taşraya giden bir memurun müfettiş sanıldığı hikâyeyi anlatarak cevap vermiştir. Gogol’ün kalemi fıkrayı (temelinde gerçek olayların yattığı) büyük, genelleştiren bir komediye dönüştürür. Yazar, söz konusu komedi üzerine çok yoğun çalışır. 4 Aralık 1835 yılında Müfettiş’in ilk redaksiyonu tamamlanmış, prömiyeri 19 Nisan 1836’da Aleksandrinski Tiyatrosu’nda gerçekleşmiştir. Eserinden memnun olmayan Gogol oyunu geliştirmeye devam etmiş, yapmış olduğu ilaveler ve düzeltmelerle oyun 1842 yılında altıncı kez redaksiyona uğramıştır. Daha sonra buna defalarca dönecek, son düzeltmeyi 1851 yılında yapacaktır.

[11] “Poşlost” – bayağılık, kötülük, “kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan” anlamına gelir. Bkz. Türkçe Sözlük. Türk Dili Kurumu. Milliyet. 1992. C. 2. s. 916.

[12] Puşkin Ölü Canlar’ın süjesini Gogol’e muhtemelen 1835 yılında vermiş ve Gogol bunun üzerinde daha o tarihlerde çalışmaya başlamıştır.

 

 

Galeri

Prof. Dr. Türkân Olcay