RÖPORTAJ│Arş. Gör. Dr. HABİBE SALĞAR*

22 Nisan 2020 Çarşamba

JAPON YAZAR SAWACHI HISAE İLE RÖPORTAJ: MANÇUKUO SÖMÜRGE DENEYİMİ VE SAVAŞIN ARDINDAN
 

II. Dünya Savaşının etkisini en ağır yaşayan ülkelerden biri olan Japonya, atom bombası felaketini yaşamış bir ülke olarak dünya çapında tanınsa da, bu savaşın etkisinin sadece atom bombası ile sınırlı kalmadığı ifade edilmelidir. Özellikle Japonya’nın 1930 ile başlayan ve 1945 yılında son bulan 15 yıllık savaş dönemi, Japonya’nın Asya’da yayılmacı politikasının etkisini çeşitli mekanlarda gösterdiği bir harekete dönüşmüştür. Bu durum, Japonya’nın sadece ülke içinde değil, Asya’daki farklı coğrafyalarda savaşmak zorunda kalan bir ülke haline gelmesine de sebep olmuştur. 

Emperyalizm düşüncesinin Japonya’daki önemli bir kolunu, yayılmacılık fikri oluşturur. Özellikle, Batı emperyalizminin Asya’da topraklar ele geçirmesinin karşısında, Asyalı halkların birleşmesini savunan Japonya’nın, Asya’da lider olma çabaları, Japon yayılmacılığına da önemli bir zemin hazırlamıştır. Japonya’nın Asya’nın çeşitli bölgelerine yayılma amacının 1932 yılında Çin’in kuzeydoğusunda Mançukuo Devleti’nin kurulması ile somutlaştığını ifade etmek mümkündür. Bu devletin kuruluşunda ve ilerleyen zamanlarda, ülkedeki ulaşım, madencilik, ticaret ve daha birçok alanda Japonya öncülük etmiştir. Bu devletin kurulmasının ardından, çok sayıda Japon Mançukuo’ya çeşitli sebeplerle göç etmiştir. Bu göç hareketleri sonucunda, Mançukuo’da önemli işlerde çalışmak üzere birçok Japon görev almış, bölgede birçok tarım alanı Japon askerleri olan Kantō Ordusu tarafından Japon halkının kullanımına sunulmuştur. 1945 yılında Japonya savaşı kaybederken, Mançukuo Devleti de yıkılmıştır. Nitekim Japonya’nın karşısında savaşa giren Sovyetler Birliği de ilk olarak sınır komşusu Mançukuo’yu işgal ederek Japonya’nın karşısında olduğunu bildirmiştir. 1945 yılında Sovyet işgalinin başlaması ile Japon halk oldukça sıkıntılı zamanlar geçirmiş, birçok Japon orada hayatını kaybetmiş, bazı Japonlar ise güneye göç ederek gemiler vasıtasıyla Japonya’ya geri dönebilmiştir.  Büyük Asyacılık sloganı altında Japonya imparatorluğu, II. Dünya Savaşı öncesinde, sadece Çin anakarasında değil, Kore, Tayvan, Endonezya ve daha birçok alanda etkili olmuştur. Savaş sonrası süreçte ise Asya’da çeşitli coğrafyalara yayılan Japonya İmparatorluğunun etkisi ile Asya’nın çeşitli yerlerine göç eden Japon halkı Japonya’ya geri dönmüştür. 

1950'ler ve 1960'lardaki Japon ders kitapları “militarist dönemi” yücelterek, askerlerin efsanevi gücünün anlatıldığı, savaş sürecinde Japon kurbanlarını vurgulayan; Asya ülkelerindeki Japon zulümlerinin ise göz ardı edildiği bir dönem olmuştur.  Japonya Nisan 1952’de imzaladığı Japonya - Çin Barış Antlaşması ile Tayvan’daki Çin yönetimi ile diplomatik ilişkileri geliştirme yolunda adım atmıştır. Ekim 1949’da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti ile uluslararası yasalar üzerinde hâlâ savaş durumunu sürdürmüş, teslim oluşunun ardından yirmi yedi sene geçmesinin ardından, Eylül 1972 yılında iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşme sürecine girmiştir . Durum böyleyken, Japonya’nın Çin Halk Cumhuriyeti’yle diplomatik ilişkileri iyileştirmek için yapılan görüşmeler, 1972’de gerçekleşebilmiş, böylece Japonya’nın savaştaki sorumluluğunu sorgulaması için pek çok Japon'a güçlü bir teşvik olmuştur.  

Öte yandan Meiji döneminin 100. yılı (1968) vesilesiyle çeşitli yayınevleri ülkenin tarihine dair kitaplar yayınlanmaya başlamıştır. Bu döneme ilişkin yazılan kitapların özelliği, savaş deneyimi olan kişilerin tanık oldukları savaştır. Bu deneyimler toplanarak yeniden düzenlenmiş ve basılmıştır.  1970’ler, Asya'nın çeşitli yönleriyle barış ve adalet perspektiflerinden Pasifik Savaşı’nın, Japonya'da marjinalleşmiş grupların savaşa bakışlarının değerlendirildiği, Asya'nın diğer bölgelerinde sömürgeleştirilerek mağdur edilmiş halkları inceleyen yeni araştırmaların gündeme geldiği dönem olmuştur.  Burada Japonya’nın sömürge dönemine tanıklık eden kişilerin yazarak seslerini duyurmaları, o döneme ilişkin meselelerin açıklığa kavuşmasında önemli bir rol oynamıştır. Park Yuha, geri dönen Japonların yaşadıklarına ilişkin toplumsal belleğe dair şu saptamada bulunur: 

Nesillere ve yaşlara bağlı olarak çeşitli farklılıklar olsa da geri dönen Japonlar “Mançukuo'da yaşamış” ya da “Kore’de yaşamış” olarak kabul edildiklerinden, bu dönemlere ilişkin yaşantılarında önemli bir yarayı kalplerinin derinliklerinde hissetmiş kişilerdi. Fakat bu durumun, savaşın ardından Japon halkında “ortak bellek” olarak kalmadığını da belirtmek gerekmektedir.  

Bu mesele genel olarak Japon halkı tarafından “kabul edilmesi güç” bir mesele olduğu kadar, atom bombası meselesinden farklı olarak, Japonların tümünün yaşadığı bir “toplumsal bellek” sürecine dâhil edilmemektedir. Bir diğer ifadeyle, işgal ve sömürge topraklarına gitmeden önceki “İmparatorluk Japonyası” ile döndükten sonraki “savaş sonrası Japonyası” tamamen farklı ortamlardır.  Japon toplumunda, Mançukuo ya da Kore sömürge hayatının “ortak bellek” olarak kalmamış olması, o bölgelere ilişkin ortak yaşantıya sahip olmama durumu ile doğrudan alâkalıdır. Japon toplumunun hafızasında yer edinen sömürge dönemi, Mançukuo ya da Kore yaşantısı, bir anlamda “konuşulması zor” konulardan biri olarak kabul edilmiştir. Savaş sonrasında Japon toplumuna yeniden dâhil olan Japonların, savaş deneyimleri üzerine araştırmalar yapan Narita Ryūichi, geri çekilmeye ilişkin anlatıları üç döneme ayırarak değerlendirir: 1945’ten 1965’e kadar olan dönem, 1965’ten 1970’lere kadar olan dönem ve 1990 sonrası dönemdir. Savaşa tanıklık edenlerin tarihî kayıtları ve hatıralarını ise yine üç aşamaya ayırarak değerlendirir: “bir deneyim olarak savaş”, “tanıklık edilen savaş” ve “hatıra olarak savaş” tır.  Toplu olarak Japonya’ya geri çekilme sürecinde tanık olunanlara ilişkin yazılanlar ise genellikle 1970’lerde ortaya çıkmaya başlamıştır.  

Sawachi Hisae, yedi bölümden oluşan savaş sonrasındaki düşünceleri ve hayatına ilişkin hatıralarını, Kibō to Yūki Kono Hitotsu no Mono: Watashi no Tadotta Sengo (Umut ve Cesaret: Savaşın Ardından) adlı kitabın Yūki to Chikara (Cesaret ve Güç) bölümünde aktarırken, Almanya’ya gittiğinde oradaki savaşa ilişkin konulara dair anlatılanlara yer verir. Berlin duvarı yıkılmadan önce Doğu Berlin’de gittiği evde, duvarda gördüğü “hayal kurmaya cesareti olmayanların savaşmaya gücü yoktur” yazısından etkilenir.  

II. Dünya Savaşı Japonya, Almanya, İtalya’nın birlikte hareket ettiği ve yenildiği savaştı. Hitler’in intiharı, Almanya’daki üçüncü imparatorluğun koşulsuz teslim olması (Mayıs 1945) sonrasında, Japonya sadece tek ülke olarak dünyayı eline alıp savaşmak istedi. Hitler, Mussolini, Goebbels öldü. Bu insanların ölümü savaşta acı çeken insanlar için mutluluk oldu. Her biri birer canavardı.  

Sawachi Hisae aynı kitabının ikinci bölümünde, II. Dünya Savaşı öncesi Japonya dışında yaşayan, özellikle Mançukuo’da kalan Japonların Japonya’ya geri dönmelerinde yaşadıkları sorunları aktarır. Tokyo mahkemesinde alınan karara göre, savaştan sonra Japonya’ya dönemeyip bölgede yaşamaya devam etmek zorunda kalan Japonların geri alınmasında yaşanan sıkıntılar için “Japonya’nın herhangi bir sorumluluğu yoktur” kararını özellikle eleştirir:

Nihayetinde sömürge yerleşimcisi olarak bölgeye gönderilen bu kişiler esasında o dönemin siyasi amaçları için mağdur edilen insanlardır. Ishihara Kanji ve Katō Kanji’nin teşvikleri sonucunda gerçekleşen Mançukuo sömürge yerleşimi düşüncesi ile küçük bir ülke olan Japonya’dan, Çin’e sömürge yerleşimi yaptırılmış, toprakları çalınmış, Mançukuo’nun kontrol altına alınması projesi hayata geçirilmiştir. Sınır hattına oldukça yakın bölgelerde sömürge yerleşiminin uygulanması bu insanların, Sovyetlerle karşı çıkabilecek herhangi bir savaşta feda edilebilecekleri anlamını taşıyordu. Bu toprakların büyük bir çoğunluğu, Çinli çiftçilerin ekip biçtikleri topraklardır. Bu topraklara hiç para ödenmeden ya da oldukça az miktarlarda para ödeyerek bölgedeki halkın ellerinden çalınarak alınmıştır. Japonya kontrolündeki bu alanlarda, herhangi bir değişikliğin meydana gelmesi durumunda, (bölgeye gönderilen) halkın hiçbir yaşam garantisi yoktur. Japonya’nın kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan Çinli halk fakir çiftçilerdi. Savaşın son zamanlarında, sömürge yerleşimlerindeki erkekler, nekosogi uygulaması ile Kantō Ordusu’na alınırken, Sovyetlerin savaşa girmesinden hemen önce, Mançukuo’nun üçte ikisinin terk edilmesi planı ile ordudaki önemli isimler bu topraklardan kaçmıştır. Sovyetlerin savaşa girmesiyle kadınlar, çocuklarıyla birlikte kızgın yaz sıcaklarından, aşırı soğuk kış günlerine kadar geçen süre boyunca sığınma-kaçma-ölüm durumlarına maruz kaldılar. Tüm yaşananlar, kaçması mümkün olmayan ölümleri getirdi. Fakat, sömürge yerleşimci ailelerinin bu yaşadıkları kader, onlara ülkeleri tarafından yaşattırılmıştı. Uzatmaları gereken eli uzatmayarak, bir çoğunu kurban eden bu ülkenin, hiçbir sorumluluğu yok öyle mi? 

Mançukuo’nun methedildiği dönemlerde Mançukuo’ya gitmek, bir anlamda ülkeye hizmet etmek iken, savaşın ardından Mançukuo’nun yok oluşu ile Japonya’ya geri çekilmelerinin ardından, “sömürgelerden dönenler” haline dönüşmüşlerdir. Dolayısıyla Japonya’da savaş öncesi dönem ve savaş sonrası dönemin keskin bir şekilde ayrıldığını ifade etmek mümkündür.

Sawachi Hisae ile Röportaj: Mançukuo’nun Yazarın Hafızasındaki İzleri

Sawachi Hisae ile 5 Temmuz 2018 tarihinde yazarın kendi evinde bir röportaj yaptım. Bu röportaj, yazarın 14 Sai (14 Yaşında) romanını doktora tezimde incelediğim için tezime ayrıca kaynaklık edecekti. Yazar ile bağlantıya girmem Japon Vakfı kütüphanesinde görev yapan sevgili  Tomoko Hatakenaka’nın yardımları sayesinde gerçekleşmişti. Shūeisha yayınevi ile bağlantıya geçildikten sonra, yazar ile görüşme yapma isteğimizin yazara iletilmesini rica etmiştik. Sawachi Hisae oldukça mütevazi kişiliği ile beni telefonla aramış ve görüşme yapma isteğime tüm nezaketi ile olumlu cevap vermişti. Tokyo’nun Shinjuku ilçesinde yaptığımız röportaj, yazarın Mançukuo ve Japonya ile ilgili düşüncelerini idrak edebilmede bize oldukça zengin veri sunmuştu. 

Sawachi Hisae, 1930’da Tokyo’da doğar. Yazarın babası dört yaşında anne babasını kaybettiğinden iyi bir eğitim alamamıştır. Sawachi henüz bir yaşında iken, babasının bir işi olmaması nedeniyle Sawachi’nin anne ve babası, babasının evli olan kız kardeşinin evine taşınırlar. Sawachi Hisae’nin halası henüz üç yıllık evlidir. Babasının iş durumu iyi gitmediğinden Sawachi Hisae dört yaşında iken, ailesi ile birlikte Mançukuo'ya göç eder. 1937’de Shinkyō’da ilkokula başlar. Japonların eğitim aldığı okula giderken sınıflarında bir ya da iki Tayvanlı ya da Koreli öğrenci vardır. Çinlilerin gittiği okullar ise Japonlardan ayrıdır. Yazar on dört yaşında Sovyet saldırısı ile karşı karşıya kalır. Kendisi ile yaptığımız röportajda Sovyet saldırısını ve o günleri şöyle anlatmıştır: 

Japonya’nın koşulsuz teslim oluşu ve Postdam deklarasyonu tamamen ani bir gelişme olmuştu. Neler olduğundan tamamen habersizdik. Öncesinde 9 Ağustos günü Sovyetler savaşa katılmış, o gece yatarken uykumuzdan bomba sesiyle kalkmıştık. Saat gece yarısını birkaç dakika geçiyordu. Şaşkınlık içinde dışarıda ne olduğuna baktığımızda, bombalardan dolayı dışarısının öğlen aydınlığından daha da aydınlık olduğunu gördüm. Hâlâ hiçbir şey bilmiyorduk. Televizyon yoktu, radyolar ise ele geçirildiğinden radyoda da hiçbir şey duyurulmamıştı. Ertesi gün, Sovyet askerlerinin işgalinden haberimiz olmuştu. Ertesi gün radyolarda duyduk. 1938 yılından itibaren Japonya’da seferberlik ilân edilmişti. Eğer savaş şiddetlenirse erkekler ve kadınların askerîyenin ihtiyaçlarına bağlı olarak yapacakları işlere karar verilecekti. 1945 yılında ben de ocak ayından itibaren ilk defa okulda yemek dağıtma işi yapmaya başladım. Ardından, son olarak geliştirme grupları denilen yerlere gittim. Bu geliştirme gruplarında tarım işlerine yardım ettim. Okuldaki sınıf arkadaşları ile iki kişilik grup olarak gitmiştik. Fakat, geliştirme ekibinin ne olduğunu o zamana kadar bilmiyordum. Japonya’dan sürekli (oraya) gönderilen insanlar vardı.

Yazarın daha önceleri Mainichi gazetesine verdiği röportajda, bölgede yaşayan sivil Japonların bir anda nasıl yapayalnız bırakıldıklarını ve saldırı sonrasında yaşanan günleri yazar şu ifadelerle anlatır: 

O dönemlerde, ülke yoksa insanların yaşayabileceği bir yer de olmaz, diyen siyasetçiler vardı. Savaşı kaybettiğimiz zaman ülkemiz bir gecede yok oluverdi. İnsanlar olmayınca ülke de olmaz gerçeği bir anda yok oluvermişti. Komutanlar güneye gitmişler, Mançukuo'da yaşayan Japonlar bir kenara atılmıştı. Bizi öylece bırakıveren askerler esir düştü. Bazılarımız tek başına bazılarımız ise aile olarak bu durumu yaşamak zorunda bırakılmıştık. Hiçbir güvenliğimiz yoktu. Ülkemiz ve askerlerimiz hiçbir sorumluluk almamıştı.

Sovyet işgalinin başlamasıyla kuzey bölgelerinde yaşayan Japon halkı güneye doğru kaçmaya başlar. Sawachi’nin yaşadığı yere de Sovyet askerleri gelir. Yazar o güne dair anısını şöyle anlatmıştır:

Sovyet askerlerinin yaptığı kötülükleri duyuyorduk. Ben kendi kendime saçlarımı kesmiştim, tüm kadınlar kendi saçını kesiyordu çünkü. O zamanlar, gri pantolonlar ve erkek gömleği giydiğim için bana yaklaşabileceklerini hiç düşünmemiştim. (…) Çocuğu kucağında genç bir kadın vardı, annem de gençti. Uzun boylu iki asker evimize girdi. (…) Bana doğru yaklaştığında müthiş bir tepki göstermiştim. 

Yazar geri dönüş sonrasında ise: “1946 yılı sonbahar zamanında, geri dönüş gemisinden indiğim Hakata Limanı’nda hava saldırılarının izlerine şahit oldum. Toprak yanmıştı.[...] Hava saldırısına hiç şahit olmamıştım. İlk kez verilen zararın tamamen bir yıkım olduğunu farketmiştim” ifadeleriyle Japonya’daki manzarayı anlatır. Savaşın ardından bir sene kadar okula gidemeyen Sawachi, daha önce savaşa ilişkin seferberlik faaliyetleri ile okula gitmediğinden, okula başladığı ilk sene de derslerine uyum sağlayamaz. Özellike savaş süresince, düşman ülkenin dili olması sebebiyle İngilizce’nin oldukça zorlayıcı olduğunu ifade eder. 

Japonya’ya geri dönüşün ardından, daha önce hava saldırıları ile ilgili hiçbir şey bilmediğimden, hava saldırıların ne kadar vahşi olduğunu düşünmüştüm. Heryer bombalanıyor, geriye sadece kemikler kalıyordu. Bunları gördüm. Geri döndüğümüzde, hemen Tokyo’ya gidememiştik. Bir yıl kadar Yamaguchi’de kaldık. (…) Savaş zamanlarında bir saat bile İngilizce dersi yoktu. Ben üçüncü sınıftayken Japonya yenildiği için bir yıllık bir boşluk oluştu. Bu nedenle üçüncü sınıfı bir kez daha okudum.

Ülkeye geri dönüşünün ardından, 1 Nisan 1949’da Chūō Kōron Yayınevinde çalışmaya başlayan Sawachi, aynı zamanda Waseda Üniversitesinde eğitimine devam eder. Gomikawa Junpei’nin Sensō to Ningen (Savaş ve İnsanlar) adlı romanına, 1963 yılında kaynak temininde bulunmuştur. Gomikawa Junpei ile karşılaşmasının hayatında bir dönüm noktası olduğunu ifade eden yazar, Gomikawa Junpei’ye mektup yazarak kendisi ile görüşmek istediğini belirtir. O sıralarda Chūō Kōron Yayınevinde editör olarak görev yapmakta olan Sawachi, Gomikawa Junpei’nin romanın editörlüğünü yapmak ister. Yazarın o döneme ve Gomikawa Junpei’ye dair ifadeleri şöyledir: 

Kalp rahatsızlığım devam ederken editörlük hayatımı sürdürmeye çalışıyordum. Ancak, 1963 yılında geçirdiğim astım, kalp krizine neden oldu. Bilincimi yitirmiş, hastaneye kaldırılmıştım. Hastaneden taburcu edildikten sonra aynı yerde çalışmamın mümkün olmadığı söylendiği anda dünyam kararmıştı. İşimden edildiğim o günlerde bana yardım eli uzatan Gomikawa Junpei olmuştu. “Romanın editörlüğü için hazırlık yapıyordum. Yardım edebilecek misin?” demişti. Ayrıca Bingen no Jōken, edebiyat camiasından ciddi eleştiriler aldı, eser görmezden geliniyor. Bana yardım edersen sen de bu durumlardan etkilenebilirsin. Bunun farkında mısın? diye sorduğunda çekinmeden kabul etmiştim. Sensō to Ningen kitabında da ardından geçen on yıl boyunca çalıştık. O zamanlarda attığım adımın benim yazarlık hayatım ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. 

Yazarlık hayatına başlamasında önemli süreçlerden birini de istirahat döneminde çeşitli okumalar yapması ve tarihe ilişkin bilgi sahibi olması oluşturmaktadır. Yazar, Midway Savaşı’na ilişkin araştırmalar yaptığı dönemden itibaren, Shōwa Dönemi  ile ilgili yoğun çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalar sırasında, o dönemin siyasetinde, sıradan halkın bir kenara atıldığını ve o dönemde unutulan bir kesimin olduğunu fark eder. Özellikle, “unutulmuş” bu kesim ile ilgili yazmaya başlar. Yazar, bu araştırmalara yoğunlaşmasını şöyle aktarmaktadır: 

O dönem siyaseti tarafından terk edilen halkın çoğunluğu, savaşa ilişkin acı tecrübelere sahip kişilerdi. Bu insanlar ile aynı tecrübelere sahip olduğum gibi, uzun zamandır mühürlenen sohbetlere kulak vermeye başladım ve yazdıklarımda bu konuşmaları da aktardım. Her ailede savaşın acı sohbeti olmasına rağmen, ne zamana kadar savaş muhabbeti yapacaksın, denmesinden çekinmiştim. Ama aktarmak zorundaydım. 

Mançukuo yaşantısı, Sawachi için “cahillik dönemi”dir. Savaş yıllarında hiçbir şey bilmeyen insanlardan biridir ve kendilerine savaşın doğru olduğu söylendiği için bu durumu kabullenmiş ve doğru olduğuna inanmıştır. Daha önce hiç görmediği Amerikalılar ve İngilizlerden nefret ederek yaşamıştır. Esasında Sawachi çocukluk yıllarını geçirdiği bir Japon sömürgesi olan Mançukuo’dan Japonya’ya geri döndüğünde, ülkesi için çaba harcayan bir birey olmanın anlamını sorgulamıştır uzun zaman. Kendisi ile yaptığımız röportajda esas olarak nereyi memleketi olarak düşündüğünü sorduğumuzda “hiçbir yer” cevabını vermiştir. Ne Japonya ne de Mançukuo yazar için memleket kavramını barındıran yerler değildir. Bunun en önemli sebebi, Sawachi’nin Japonya’nın II. Dünya Savaşı öncesi süreçte Asya’daki uygulamalarını daha önce okumamış olmasıdır. Agnes Smedley tarafından yazılan kitapları okuduktan sonra Japonya’nın Çin’deki uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmuştur. Dolayısıyla Japonya’ya karşı bi zamanlar özlemle hissettiği memleket algısı değişmiştir.

 1 He, Yinan, “National Mythmaking and the Problems of History in Sino – Japanese Relations”, (ed.)., Er, Peng Lam, Japanese Relations with China: Facing Arising Power, Londra ve New York, Rutledge, 2006, s. 72. 

 2 Eguchi, Keiichi, “Teikoku Nihon no Tō - Ajia Shihai”, (ed.)., Ōe, Shinobu, Manchukuo 

Kindai Nihon to Shokuminchi: Shokuminchi Teikoku Nihon (1) (近代日本と植民:植民地帝国日本), Tokyo, Iwanami Shoten, 2001, s. 161. 

 Nozaki, Yoshiko, War Memory, Nationalism and Education in Postwar Japan 1945 – 2007, New York, Routledge Contemporary Japan Series, 2008, s. 51.

 Takahashi, Saburo, Senkimono wo Yomu (戦記物を読む), Tokyo, Academia Press, 1988, s. 74. 

 5 Nozaki, a.g.e, s. 70.

 Park, Yuha, Hikage Bungaku Ronjosetsu: Aratana Posuto Koroniaru e (引揚げ文学論序:新たなポストコロニアルへ), Tokyo, Jinbun Shoin, 2016, s.10.

 Yuha,  a.g.m. s. 24 - 25

 Narita, Ryūichi, Sensō Keiken no Sengo shi: Katarareta Taiken, Shōgen, Kioku (争経験の戦後史:語られた体験、証言、記憶) Tokyo, Iwanami Shoten, 2005. 

 9 Park, Yi Jin, “The Postwar Experience of Repatriates: The Crack in Postwar Japan’s Reconstruction”, Sungkyun Journal of East Asian Studies, 2014, C. 14, S. 1, s. 47

 10 Sawachi, Hisae, Kibō to Yūki: Watashi no Tadotta Sengo (希望と勇気この一つのもの:私の辿った戦後), Tokyo, Iwanami Bukkuretto, 2008, s. 2.

 11 Sawachi, a.g.e., s. 5.

 12 Sawachi, a.g.e., s. 14 -15. 

 13 Sawachi, a.g.e., s.18.

 14 Japonya’da 1926 - 1989 yıllarını kapsayan döneme verilen isimdir.

 

*Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi

  Japon Dili ve Edebiyatı Bölümü

 

 

Galeri

Habibe Salğar
Japon Yazar Sawachi Hisae